isgtecrubeleri.com/dokumanlar/resimler/mobilreklam.png
Reklam
İŞ GÜVENLİĞİ TECRÜBELERİ

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması

 

 

 

Meslek hastalığına neden olan etkenlerin vücuda başlıca giriş yolları:

 

  1. Akciğerler (solunum)
  2. Deri (emilim)
  3. Ağız (sindirim) Yollarıdır.

 

Meslek hastalıklarının sınıflandırılmasında çeşitli öneriler benimsenmiş olmakla birlikte, Hunter’dan uyarladığımız aşağıdaki sınıflandırma en kullanışlısıdır:

 

  1. Kimyasal kaynaklı meslek hastalıkları

 

  • Ağır metaller
  • Aromatik ve alifatik bileşikler
  • Gazlar

 

  1. Fiziksel kaynaklı meslek hastalıkları

 

  • Gürültü ve sarsıntı
  • Tozlar
  • Sıcak ve soğuk ortamda çalışma
  • Düşük ve yüksek basınçta çalışma
  • Radyasyon (iyonize olan ve olmayan)

 

  1. Biyolojik kaynaklı meslek hastalıkları

 

  • Bakteriler
  • Virusler

 

  1. Psiko-sosyal kaynaklı meslek hastalıkları
    • Depresyon
    • Manik-depressif Sendrom

 

Kimyasal Kaynaklı Meslek Hastalıkları

 

a-) Ağır Metaller:

 

Ağır metaller, doğada bulunan partiküllerin % 0.01-3’ünü sağlık yönünden çok toksik etkiler gösteren eser elementler meydana getirir. Bunların sağlık yönünden önemi insan dokularında birikime uğramalarından ve muhtemel sinerjik etkilerinden kaynaklanmaktadır. Havadan solunum yolu ile alınan partiküllere ek olarak, yenilen yiyecekler, içilen su aracılığı ile de önemli miktarda metalik partiküler maddeler vücuda alınmaktadır. Atmosfer kirliliğinin bir bölümünü oluşturan metaller; fosil yakıtların yanması, endüstriyel işlemler, metal içerikli ürünlerin insineratörlerde yakılması sonucunda ortama yayılırlar.

 

İnsan sağlığını geniş çapta olumsuz yönde etkileyen metaller arasında atmosferde yaygın olarak bulunan; Kurşun, Kadmiyum, Nikel, Civa metalleri ve Asbest önem taşımaktadır. Diğer metallerin bir kısmı insan yaşamında temel yönden önem taşır, diğer bir kısmının konsantrasyonu ise insan sağlığını tehdit edecek boyutta olmadığından önem göstermez. Belirli limitlerin dışında bulunabilecek her türlü metal, insan sağlığı üzerinde toksik etki gösterir.

 

Kurşun: Mavimsi veya gümüş grisi renginde yumuşak bir metaldir. Kurşunun tetraetil veya tetrametil gibi organik komponentlerinin yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaları nedeniyle kirletici parametre olarak önem gösterirler. Tetraetil kurşun ve tetrametil kurşunun her ikisi de renksiz sıvı olup, kaynama noktaları sırası ile 110°C ve 200°C dir. Uçuculuklarının diğer petrol komponentlerinden daha fazla olması nedeni ile ilave edildiği yakıtın da uçuculuğunu artırırlar. Kurşunun farklı enzim sistemleri ile etkileşim göstermesi nedeniyle birçok organ veya sistem, kurşun birikimi için odak noktalarını oluştururlar. Kandaki kurşun konsantrasyonunun 0.2 μg/ml limitini aşması durumunda olumsuz sağlık etkileri gözlenir. Kan kurşun konsantrasyonu;

0.2 μg/ml limitini aşması ile kan sentezinin inhibisyonu, 0.3-0.8 μg/ml limitlerinde duyu ve motor sinir iletişim hızında azalma, 1.2 μg/ml limitinin aşılmasından sonra ise yetişkinlerde geri dönüşü mümkün olmayan beyin hasarları meydana geldiği belirlenmiştir. Havadaki kurşun konsantrasyonu ile kandaki kurşun konsantrasyonu arasında doğrusal bir ilişki vardır. Kurşunun havadaki 1 μg /m3 konsantrasyorıunun kanda 0.01-0.02 μg/ml lik konsantrasyonu oluşturduğu tesbit edilmiştir. İnsanlarda temel (background) kan kurşun konsantrasyonunun 0.04-0.06 μg/ml, kentsel alanlarda yaşayanlarda ise 0.1 μg/ml olduğu belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık üzerine olumsuz etkilerin gözlenmediği 0.1 μg/ml kan kurşun konsantrasyon limitinin aşılmaması amacı ile; kent havasındaki kurşun konsantrasyonunun 0.5-1 μg/m3 olarak hedeflenmesini önermektedir.

 

Kadmiyum: Kadmiyum (Cd) gümüş beyazı renginde bir metaldir. Havada hızla kadmiyum oksite dönüşür. Kadmiyum sülfat, kadmiyum nitrat, kadmiyum klorür gibi inorganik tuzları suda çözünür. Havadaki kadmiyum fume konsantrasyonu 1 mg/m3 limitini aşması durumunda,

solunumdaki akut etkileri gözlemek mümkündür. Kadmiyumun vücuttan atılımının az olması ve birikim yapması nedeni ile sağlık üzerine olumsuz etkileri zaman doğrultusunda gözlenir. Uzun süreli maruziyetten en fazla etkilenecek organ böbreklerdir. Yapılan araştırmalarda; böbrekte biriken kadmiyum konsantrasyonunun (yaş ağırlık üzerinden) 200 mg/kg’a ulaşması durumunda, böbrek fonksiyonlarında bozulma olduğu tespit edilmiştir. Böbrekte oluşan hasarın tekrar geriye dönüşü mümkün değildir. Akciğer ve prostat kanserlerinin oluşumunda kadmiyumun etkisi kesin olarak belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü insan sağlığının korunması için havadaki kadmiyum konsantrasyonunun; kırsal alanlarda 1-5 ng/m3, zirai faaliyetlerin bulunmadığı kentsel ve endüstriyel bölgelerde 10-20 ng/m3.ü aşılmamasını tavsiye etmektedir.

 

Nikel: Nikel gümüşümsü beyaz renkli sert bir metaldir. Nikel bileşikleri pratik olarak suda çözünmez. Suda çözünebilir tuzları; klorür, sülfat ve nitrattır. Nikel biyolojik sistemlerde adenosin trifosfat, aminoasit, peptit, protein ve deoksiribonükleik asitle kompleks oluştururlar. Havadaki nikel bileşiklerinin solunması sonucunda, solunum savunma sistemi ile ilgili olarak; solunum borusu irritasyonu, tahribatı, immunolojik değişim, alveoler makrofaj hücre sayısında artış, silia aktivitesi ve immünite baskısında azalma gibi anormal fonksiyonlar meydana gelir. Deri absorbsiyonu sonucunda allerjik deri hastalıkları ortaya çıkar. Havada bulunan nikele uzun süreli maruziyetin insan sağlığına etkileri hakkında güvenilir kanıtlar tespit edilememişse de; nikel işinde çalışanlarda astım gibi olumsuz sağlık etkilerinin yanı sıra, burun ve gırtlak kanserlerine neden olduğu kanıtlanmıştır. Kanserojen etkisi nedeni ile güvenilirlik limitinin belirtilmesi mümkün değildir.

 

b-) Aromatik ve Alifatik bileşikler:

 

Alifatik bileşikler, molekül yapılarında, çeşitli atomların birbirlerine kovalent bağlanarak oluşmuş düz veya dallanmış zincir şeklinde iskelet içeren organik bileşikler ve bunların türevleridirler.

 

Aromatik bileşikler, özel bir doymamışlık gösteren benzen (benzol) ve türevleriyle, kondense benzen halkalarının oluşturduğu çeşitli bileşiklerdir.

 

Etil klorür (C2H5Cl), lokal anestezide, özellikle diş sağaltımında önemli narkotiktir; püskürtme ile soğuk anestezi için kullanılır.

 

Metilen klorür (CH2Cl2) de narkotik etkilidir; aynı zamanda endüstride çok kullanılır.

 

Kloroform (CHCl3), çözücü olarak özellikle bazı maddeleri ekstrakte etmek için kullanılır. Narkotik olarak kloroform, solunumu, eterden daha az etkiler; fakat toksik etkisi kalp ve karaciğer bozukluklarına neden olabilmektedir.

 

Karbontetra klorür (CCl4), organik çözücü olarak kullanılır. Karbontetra klorürün belirli bir narkotik etkisi vardır; fakat kronik zehirlenme sonucu karaciğer harabiyeti oluşturur.

Bromoform (CHBr3), eczacılıkta alkol ile karıştırılarak kullanılır; sütle birlikte boğmaca öksürüğüne karşı etkilidir.

 

İyodoform (CHI3), sarı pul şeklinde kristalleri ve karakteristik kokusuyla tanınır, antiseptik etkilidir.

 

Halotan (F3C-CHClBr), bayıltıcı etkilidir; ameliyat için narkoz olarak kullanılır. Bu ve benzeri aromatik ve alifatik bileşikler ile ilgili işlerde çalışanlarda da bu bileşiklerden kaynaklanan çeşitli meslek hastalıkları görülebilmektedir.

 

c-) Gazlar:

 

Gazlar sanayide her üretim aşamasında açığa çıkabilmekte ve çalışanların sağlığını olumsuz olarak etkileyebilmektedir.

 

Öldürücü kimyasal ajanlardan; sülfür levisit ve hardal deriyi ve gözleri yakıp kavurur, akciğerleri şoka uğratır, fosgen ve klorin gözleri tahriş ederler.

 

Kan ajanları; hidrojen siyanid, -doku, oksijen yetersizliği yaratan sinir ajanları- sarin ve VX gibi sinir pulslarının transmisyonunu (sinir iletimini) önleyerek titremeye sebep olur, solunum organları felciyle ölüme sebebiyet verir.

Mustardlar fiziksel özelliklerinden dolayı soğuğa ve ısı değişiklerine dirençlidirler. Yakıcı ajanlara maruz kalınması ile belirtilerin ortaya çıkması arasında 2-24 saat arasında değişen bir latent (bekleme;ara) peryod vardır ki dekontaminasyon ve tedavi için geç kalınmış olabilir. Alınan doz çok yüksek ise kurban genellikle 48 saat içerisinde akciğer ödemi, bronş sekresyonlarının oluşturduğu tıkaçlara bağlı mekanik asfiksi (oksijensizlik) veya bozulmuş immun yanıtın (bağışıklı sistemi) kolaylaştırdığı fırsatçı enfeksiyonlarla ölür.

 

Yakıcı ajanlara karşı korunma tam koruyucu giysiler ile başarılabilir. Hardal gazı maruz kaldıktan birkaç saat geçinceye kadar deride herhangi bir hassasiyete veya semptoma sebep olmaz. Etkisiz hale getirme süresi 12 saat kadardır.

 

Hava, atmosferi meydana getiren gazların karışımıdır. Saf hava, başta azot ve oksijen olmak üzere argon, karbondioksit, su buharı, neon, helyum, metan, kripton, hidrojen, azot monoksit, ksenon, ozon, amonyak ve azotdioksit gazlarının karışımından meydana gelmiştir. Bu gazların dağılımı ise % 78’i azot, hacim olarak %21’ni ve ağırlık olarak %23′ ünü oluşturan oksijen ise oldukça reaktif bir gazdır. Diğer gazlar ise atmosfer hacminin %1’ini oluştururlar. Atmosferi oluşturan bu gazların, en kararsız olanları su buharı ve karbondioksittir. Atmosferdeki su buharı miktarı, denizler, göller, nehirler ve bitkilerden buharlaşma ile artar ve bulutlardan sis, çiğ, yağmur oluşumu ile de azalır. Su buharının bu değişkenliği, bu olaylarla birbirini öyle takip dengeler ki, su buharının atmosferdeki miktarı değişmez. Karbondioksit ise normalde çok küçük yer teşkil eden bir birleşendir. İnsan ve hayvanların teneffüsü ve bitkilerin fotosentez olayı ile atmosferdeki miktarı dengede tutulur. Atmosferdeki azot orman yangınları, şimşek gibi doğal atmosfer olayları ve yanma sonucu meydana gelir.

Doğal olarak saf atmosfer az veya çok miktarda, büyük bölümü suni olan yabancı maddelerin üretimi ile kirletilir. Bunların başında petrol ürünleri ve endüstriyel kirleticiler gelmektedir. Özellikle son yıllarda, endüstriyel aktivitenin, şehirleşmenin ve nüfusun arması ile kirletici maddelerin kullanımı ve miktarıda hızla artmaktadır. Atmosfere dağılarak, onu kirleten kirleticiler katı, sıvı ve gaz halindedirler. Çeşitli kaynaklardan meydana gelen kirlilik maddeleri toz, is, sis, buhar, kül, duman vb. olarak havaya geçerler.

 

Atmosferdeki bu kirleticiler, kirletici kaynaklardan atmosfere doğrudan verilen kirleticiler ve kirleticilerle atmosferik özellikler arasında kimyasal olaylar sonucu oluşan kirleticiler olmak üzere iki şekilde bulunurlar. Atmosfere kirletici kaynaklardan yayılan kirleticiler, kükürtdioksit, azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar asılı vaziyette bulunan katı partüküllerdir.

 

Bunlardan;

 

Kükürt Bileşikleri: Petrol ve kömür gibi kükürt içeren maddelerin yakılması ve kükürt içeren bazı maddelerin işlenmesi sırasında kükürt gazı açığa çıkar. Bu kükürt bileşiklerinin solunması, bronşit ve astım gibi hastalıklara yol açabilir.

 

Azot Oksitleri: Azot oksitleri daha çok enerji santrallerinden ve motorlu araçların egzoz borularından yayılır. Bir azot oksit olan nitrojen dioksit (NO2 ) solunması kalp, akciğer ve karaciğer rahatsızlıklarına ve solunum yolu hastalıklarına yol açar.

 

Karbon Oksitleri: Fosil yakıtların kullanılması ve orman yangınları gibi nedenlerle atmosfere büyük oranda karbondioksit (CO2 ) gazı yayılır. Bunun yanında, oksijenle metanın tepkimeye girmesiyle oluşan karbonmonoksit (CO) gazı da bir kirleticidir. Karbon oksitleri baş dönmesi ve reflekslerde yavaşlamaya sebep olur. Havada yüksek oranda bulunmaları ölümlere neden olabilir.

 

Hidrokarbonlar: Motorlu taşıtlarda kullanılan petrolün, tüm olarak yanmaması etilen (C2H4) ve benzen (C6H6) gibi hidrokarbonların çevreye salınmasına neden olur.Bu hidrokarbonlar, havadaki başka kimyasal maddelerle tepkimeye girdiğinde, gözlere ve solunum yollarına zararlı etkileri olur.

 

d-) Karbonmonoksit Zehirlenmesi

 

Gaz olmasına rağmen özel önemi ve tehlikesi nedeniyle ayrı bir başlıkta ele almayı uygun gördük.Karbonmonoksit (CO) tatsız, renksiz, kokusuz ve tahriş etme özelliği olmayan bir gazdır. Kaza veya intihar (suicidal) amacı ile zehirlenmeye neden olabilir. Bütan gazı, kömürlü ocak ve ısıtıcılar, duman (sigara dumanı dahil), otomobil egzosu (küçük ve kapalı bir garajda çalıştırılan bir araba, 15-30 dakika içinde öldürücü düzeyde karbon monoksit üretir), metilen klorid, iodid, bromid içeren maddelerin yenmesi ve solunması ile karbon monoksit zehirlenmesi meydana gelir.

Anemi, kardiyovasküler hastalıklar, KOAH (Kronik obstrüktif=tıkayıcı Akciğer Hastalığı) olanlar, çok genç (infant), yaşlı ve gebe olan kişiler risk grubundadır.

 

Belirti ve bulgular: Düşük yoğunluktaki CO ‘ e defalarca maruz kalınmışsa: baş ağrısı, güçsüzlük, düşünme güçlüğü, parestezi, göğüs ağrısı, çarpıntı (palpitasyon), görme bozuklukları, bulantı, ishal, karın ağrısı görülebilir. Akut CO zehirlenmesinde klinik görünüm, kandaki COHb( Karboksi hemoglobin) oranına göre değişiklik gösterebilir.

 

Normalde kanda, COHb halinde % 0.5 – 3 oranında CO bulunmaktadır. COHb oranına göre, görülebilecek klinik bulgular:

COHb oranı % KLİNİK BULGULAR

 

0 – 10 Hafif psikomotor bozukluk ve vital bulgularda değişiklikler

 

10 – 20 Hafif baş ağrısı, dispne (nefes darlığı) , koroner rahatsızlığı olanlarda angina (göğüs ağrısı)

 

20 – 30 Zonklayıcı baş ağrısı, dispne

 

30 – 40 Şiddetli baş ağrısı, halsizlik, bulantı, kusma, yorgunluk, görme bozuklukları

 

40 – 50 Konfüzyon (sersemlik), senkop (baygınlık), taşipne (hızlı ve sık solunum), taşikardi (nabız sayısının 100’den fazla olması)

 

50 – 60 Senkop, nöbet, koma

 

60 – 70 Koma, hipotansiyon (tansiyonun düşmesi), solunum yetmezliği, ölüm 70 + ÖLÜM

 

Fiziksel Kaynaklı Meslek Hastalıkları

 

 

a-) Gürültü ve sarsıntı:

 

Oldukça önemli ve yaygın olan fiziksel meslek hastalığı etkenleridir. Günümüz modern yaşamında gürültüden kaçmak adeta imkânsız hale gelmiştir.

 

Gürültü: Arzu edilmeyen sese gürültü denir. Gürültü, ruh ve sinir sistemi ile işitme duygusu üzerinde etki eder. Sesin şiddetinin birimi desibeldir. dB harfleri ile gösterilir. Sıfır (0) desibel duyma eşiğidir(sınırıdır). Yani sıfır desibelin altındaki sesleri duymayız. 75 desibelin üzerindeki sesler tehlikelidir. Sinir ve ruh sistemimizde şu etkileri görülür: Konsantrasyon,

dikkat ve reaksiyon kapasitesi zayıflar. Yorgunluk, uyku bozuklukları, baş ağrısı, dolaşım sistemi bozuklukları gibi rahatsızlıklar görülür. Bu belirtiler gürültünün çeşitli faktörlerine bağlı olarak değişir. Örneğin yüksek frekanslı sesler düşük frekanslı seslere göre daha etkilidir. İşitme fonksiyonu üzerindeki etkileri ise; gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün şiddeti, frekansı, kesintili olması (örneğin çekiç darbeleri gibi), kişinin yaşı, bireysel hassasiyetleri, iç kulağın fonksiyon bakımından durumu, önceden geçirilen veya halen devam eden hastalıklar gibi faktörlere bağlıdır. Şiddetli gürültüye maruz kalan kişilerde önce geçici bir sağırlık meydana gelir. Daha sonraları zamanla artan işitme yetersizlikleri ve tam bir sağırlık olabilir. Sağırlık başlangıçta kulağın hassas olduğu 4000 Hertz(Hz) civarındaki yüksek frekanslı tonlara karşı olur ve daha sonra diğer frekanslarda da görülür.

 

Gürültünün insan sağlığı için zararlı olduğu eşik değer 85 dB olarak kabul edilmiştir. 85 db den daha gürültülü yerlerde çalışırken gerekli güvenlik tedbirleri alınmalıdır. Gürültü, Havalı çekiç, Testere, Planya, Kırma makinelerini kullananlarda, rahatsızlık, dikkatin dağılması, ilerleyen aşamalarda duyma kaybı meydana getirir.

 

Sarsıntı (Titreşim): İşyerinde makine, tezgah, araç ve gereçler ile tezgah üzerinde veya kurulmuş sistemlerde ya da binalarda meydana gelen titreşimlerdir. Örneğin delme işleminde kullanılan kompresörlerde, un fabrikalarında, uygun zemin üzerine oturtulmamış yüksek devirli makinelerde vibrasyon çok fazladır. Vibrasyonun varlığı çalışanı yorar ve sinirli yapar. Delme işleminde kullanılan kompresörlerde çalışanlarda parmakların hassasiyetinin kaybolduğu ve iltihaplanmalara sebep olduğu görülmüştür.

 

b-) Tozlar:

 

Tozlardan Meydana Gelen Meslek Hastalıkları aslında en önemli grubu oluştururlar. Tozlardan oluşan hastalıkların genel adları “Pnömokonyoz”dur. Zararlı toz parçacıkları madenciler tarafından ve diğer bazı işciler tarafından solunduğu zaman, akciğerlerde küçük bir iltihabi kitle oluşur. Bunlar ise, röntgen filminde, birer katı yumru olarak görülürler. Röntgen filminde, bu şekilde lekeli görüntü veren hastalıklara Pnömokonyoz denir. Akciğer dokusu incelir ve esnekliği kaybolur. Bu durum, Fibrozis olarak bilinir. Sonuçta hastadaki nefes darlığı, gün geçtikçe daha da artar ve durum kalıcı öksürüğe dönüşür. Hastalığa bir kez yakalanıldıktan sonra, solunan havadaki toz oranında azalma olsa da, akciğer dokusundaki hasar kalıcıdır. Kişi sonunda öyle kötü bir döneme girer ki, evinden dışarı çıkamaz. Solunan toz parçasının hangi madde olduğu röntgenden anlaşılabilir. Çünkü partiküllerin akciğerdeki dağılımları değişik şekiller gösterirler.

Değişik pnömokonyozlar, neden olan toza göre isimlendirilirler. Meslek gruplarına bağlı olarak en sık, silikoz, asbestoz, berillioz, bisinoz gibi hastalıklar meydana gelmektedir.

 

Pnömokonyozun meslek hastalığı sayılabilmesi için, sigortalının, havasında pnömokonyoz yapacak yoğunluk ve nitelikte toz bulunan yer altı ve yer üstü işlerinde toplam olarak en az üç yıl çalışmış olması gerekir. Yüksek sağlık Kurulunun onayı sağlanmak koşuluyla 3 yıllık süre indirilebilir..

Silikoz: silis oksitle meydana gelen akciğer fibrozisidir. Yaygın ve tehlikeli bir toz hastalığıdır. Kuartz taşlarından elde edilen tüm maden cevherlerinde silikoz tehlikesi vardır. Altın, bakır, kurşun, çinko, demir, antrasit maden kömürü ve adi maden kömürü madenciliğinde çalışan işçilerde silikoz gelişebilir. Dökümcülük, tünel, taş ocakçılığı, kumtaşı öğütme, beton kırma, granit oymacılığı ve porselen ya da seramik çanak çömlek gibi işlerinde çalışanlar silikoz riskiyle karşı karşıyadırlar. Silikoz, akciğerlerin solunabilen kristalize silika’ya aşırı maruz kalınması sonucu, akciğerlerde yaptığı sakatlayıcı ve geri dönüşü olmayan ve bazen da öldürücü olan bir akciğer hastalığıdır. Silica, yeryüzü kabuğunun en çok görülen ikinci minerali ve kum, kaya ve diğer mineral ve maden cevherlerinin de başlıca unsurudur. Kristalize silikanin mikroskobik parçacıklarını içeren tozlara aşırı korumasız kalmak akciğerlerde havadan solunum yoluyla alınan oksijen alım yeteneğini düşüren bir scar (ölü doku) dokusuna neden olabilir. Deniz kenarlarında bulunan tipik kum, silikoz tehlikesi tehdidi göstermez. ABD istatistiklerine göre, her yıl 1 milyondan fazla Amerikan işçisi kristal silikaya maruz kalmaktadır. Her yıl, 250 den fazla Amerikan işçisi, silikozdan ölmektedir.

 

Bu hastalığın çaresi olmamakla beraber, işverenlerin, işçilerin ve sağlık uzmanlarının bu maruz kalmayı düşürmeğe karşı birlikte davranması halinde, yüzde yüz korunulabilen bir hastalıktır. Silikozise ek olarak, kristal silica parçacıklarının solunması, bronşit ve tuberküloz gibi hastalıklara yol açabilir. Bazı çalışmalar sonucunda, akciğer kanseriyle ilişkili olduğu da ortaya çıkarılmıştır.

 

Asbestoz: Amyant tozları ile meydana gelen bronkoplumoner fibrozisdir.

 

Berillioz: Berilyum tozlarının solunması ile meydana gelen yaygın bronko- pnomokonyozdur.

 

Bisinoz: Pamuk lifleri, yaprak, keten ve kenevir tozlarının solunması ile meydana gelen belli zamanlarda kendini gösteren astım nöbetleri ile olan fibrozisdir.

 

c-) Sıcak ve soğuk ortamda çalışma:

 

İş yerinin ısı, ışık, havalandırma yönlerinden uygun olmaması çeşitli rahatsızlıkları beraberinde getirir bu nedenle çalışma çevresini aşırı sıcak, soğuk, kuruluk, ve nemden korumak gerekmektedir.Soğuk hava akımının olduğu iş yerlerinde nezle-grip vb hastalıklar sık olur ve işgücü kaybına sebebiyet verir. aşırı sıcak karşısında çalışanlarda ise (dökümhane,demir çelik,fırınlar vb) aşırı tuz ve sıvı kaybı yanında sıcak çarpması olaylarına sık rastlanır.kışın açık havada çalışanlarda ise donma vakaları görülebilir.

 

d-) Düşük ve yüksek basınçta çalışma:

 

Sualtında karşılaşılan basınç farklılığı insanoğlunun başka hiç bir şartta karşılaşamayacağı kadar fazladır. Onbinlerce metre atmosfer sütununun yarattığı basınç suda her on metrede bir ortaya çıkmaktadır. Bu durumdan insan vücudunda içi hava ile dolu boşluklar en fazla etkilenir. “Boyle Kanunu” uyarınca dalarken olduğu gibi basınç artışında bu boşluklar küçülebilmeli ya da   eşitlenebilmeli;   çıkış   sırasında   olduğu   gibi   basınç   azalışında   bu   boşluklar    yine

eşitlenebilmeli ya da genleşebilmelidir. Basınç artışı solunan gazın yoğunluğunu arttırarak solunum işi yükünü arttırır. Ayrıca derinlerde belirli bir kısmi basıncın ötesinde solunan gazların, normal atmosferik şartlarda solunurken görülmeyen etkileri ortaya çıkar.

 

e-) Radyasyon (iyonize olan ve olmayan)

 

X ışınları, ultraviyole ışınlar, görülebilen ışınlar, kızıl ötesi ışınlar, mikro dalgalar, radyo dalgaları ve manyetik alanlar, elektromanyetik spektrumun parçalarıdır. Elektromanyetik parçaları, frekans ve dalga boyları ile tanımlanır. Ultraviyole ve X ışınları çok yüksek frekanslarda olduğundan, elektromanyetik parçalar kimyasal bağları kırabilecek enerjiye sahiptir. Bu bağların kırılması iyonlaşma diye tanımlanır. İyonlaşabilen elektromanyetik radyasyonları, hücrenin genetik materyali olan DNA’yı parçalayabilecek kadar enerji taşımaktadır. DNA’nın zarar görmesi ise hücreleri öldürmektedir. Bunun sonucunda doku zarar görür. DNA’da çok az bir zedelenme, kansere yol açabilecek kalıcı değişikliklere sebep olur. Maden işletme yataklarında, doğal su kaynakları içerisinde ve toprakta; gerek insan faaliyetleri sonucu, gerekse doğal olarak bulunan radyoaktif maddeler besin zincirine (bitkilere) girerek, oradan da hayvan ve insanlara geçmek suretiyle ölümle sonuçlanan çeşitli hastalıklara sebep olmaktadır. Radyoaktif kirleticiler özellikle insan, hayvan ve bitki sağlığına olumsuz etkiler yaparak çevreyi ve ekolojik dengeyi bozmaktadır. Ayrıca radyasyon, canlılarda genetik değişikliklere de yol açmaktadır. Radyasyonun etkisi; cins, yaş ve organa göre değişmektedir. Çocuklar ve büyüme çağındaki gençler ile özellikle göz en fazla etkilenen organ olup; görme zayıflığı, katarakt ve göz uyumunun yavaşlamasına sebep olmaktadır. Deri ise, radyasyona karşı daha dayanıklıdır.

 

Biyolojik Kaynaklı Meslek Hastalıkları

Biyolojik nedenlerle oluşan hastalıklar:

Bakteri,virüs ve parazitler ile meydana gelebilir. Bunlar arsında; Şarbon, tetanoz, bruselloz, akciğer tüberkülozu, leptospiroz, ankilostomyoz (kancalı barsak kurdu) vb. gibi hastalıklar sayılabilir.

Tüberküloz (verem) :

Tüberküloz, soluduğumuz hava ile akciğerlere giren M.Tbc basilinin (mikrobunun) yol açtığı, asıl olarak akciğerlerde yerleşen, fakat kan ve lenf yoluyla tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, süreğen bir hastalıktır. Hastalığı yalnızca aktif tüberküloz bulunan kişiler bulaştırabilir. Akciğer dışı organ tüberkülozu olanlar,15 gündür tedavi alıyor olanlar pratik olarak bulaştırıcı değildir.

 

Hastalık damlacık yoluyla bulaşır. Hastanın hapşırma öksürmesi sonucu havaya yayılan basiller kapalı bir ortamda uzun süre aynı havayı soluyan sağlam kişilerce alınır. Ancak

 

mikrobu soluyan kişilerin az bir kısmında hastalık gelişir. Hastalık solunan mikrobun sayısına, hastalık yapma gücüne, kişinin direncine, bağışıklık sisteminin kuvvetine göre farklılık gösterir. Hastalık tabak, bardak veya diğer nesnelerle bulaşmaz.

 

  • Hasta kişiyle aynı evde yaşamış veya uzun süreli temasta bulunmuş olanlar,

 

  • Hastalığın yaygın olduğu ülkelere gidenler,

 

  • Bağışıklık sistemini zayıflatan kanser, AIDS vb. hastalıklara yakalananlar,

 

  • Toplu yaşanan yurt, hastane, cezaevi gibi yerlerde kalanlar,

 

  • Beslenmesi bozuk, kötü yaşam koşullarına sahip kişiler,

 

  • Alkol ve madde bağımlıları,

 

  • Çalışma şartlarının kötü ve hijyen açısından bozuk işyerlerinde çalışan kalabalık işçi grupları Tüberküloz bulaşması yönünden risk altındadır.

 

Kişinin tüberküloz olduğu ancak vücut örneklerinde balgam, idrar, mide sıvısı, BOS (beyin omurilik sıvısı), plevra (akciğer zarı) ve periton (karın zarı) sıvısında gösterilmesiyle söylenebilir. Alınan doku biyopsilerinde tüberküloza özgü değişikliklerin izlenmesiyle de tanı konabilir. Aktif hastalığı olanlarla yakın temasta bulunanlar, birlikte yaşayanlara koldan PPD Testi yapılır. PPD Testi, Tbc basilini alıp almadığımızı gösterir, ancak hastalığı göstermez. Testin (+) çıkması, hastalık yönünden araştırmayı gerektirir.

 

Meslek hastalığı açısından iş yerlerinde tüberkülozdan korunmak çok önemlidir. Solunum sisteminin korunması için çeşitli araçlar kullanılmaktadır. Bunların çalışma sistemleri aynıdır.

 

Başlıca solunum sistemi koruyucu araçları şunlardır:

 

Filtreli Toz Maskesi: Yüze takılan ve kullanan kişiye çevresindeki tozlu havayı bir filtreden geçirerek veren bir araçtır.

 

Basınçlı Temiz Hava Maskesi: Kullanan kişinin başına takılan spiralli bir hortumla uygun bir sistemden alınan basınçlı temiz havayı veren bir araçtır.

 

Süzgeçli Gaz Maskesi: Havanın içindeki zararlı gaz ve buharları süzmek üzere kimyasal maddeler içeren bir süzgeci bulunan bir araçtır.

 

Hortumla Temiz Hava Maskesi: Kullananın yüzüne takılan ve ucundaki hortum aracı ile normal atmosfer basıncındaki temiz havanın solunmasını sağlayan maskedir.

 

Basınçlı Oksijen Solunum Cihazı: Yüze takılan bir maskeye bağlı, oynak bir hortum aracılığı ile oksijen içeren uygun bir sistemle bağlantılı cihazdır.

 

Basınçlı Hava Solunum Cihazı: Yüze takılan bir maskeye bağlı, oynak bir hortum aracılığı ile basınçlı hava içeren tüple bağlantılı cihazdır.

 

Oksijen Üretimli Solunum Cihazı: Yüze takılan bir maske ile kimyasal yolla üretilen oksijenin solunumunu sağlayan cihazdır.

 

Günümüzde hastalık tedavi edilebilir hale gelmiştir. Ancak günlük uygulamalarda tedavinin uzun ve çok ilaçla yapılıyor olması hasta uyumunu güçleştirmektedir. Ülkemizde Verem Savaş Dispanserleri ücretsiz olarak hastalığın tetkik ve tedavisini yapmaktadır.

Şarbon:

Şarbon ot yiyen hayvanlarda görülen bakteriyel bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalığa yol açan mikrop toprakta ve meralarda bulunur. Mikrop hayvanın sindirim sistemine oradan da kana karışır hayvanın tüm organlarının iflas etmesine sebep olur Şarbon mikrobunun en önemli özelliği “spor” denilen ve dış ortama son derece dayanıklı yapılar oluşturmasıdır. Bu sporlar doğada toprakta yaygın olarak bulunurlar ve çevre koşullarına oldukça dirençlidir. Dış ortamlarda yıllarca yaşayabilirler. Şarbonun insandan insana bulaşması çok küçük bir ihtimaldir hastalıklı hayvandan insana geçişi ise şöyle olur:

  1. Hayvanda oluşan şarbon yarasına temas ile
  2. Şarbonlu hayvanın etinin yenmesi ile
  3. Şarbon sporlarının bulunduğu havayı soluyarak Şarbon mikrobu 120 ºC’lik ısıya kadar yaşıyabilir, hastalık insana 120 ºC’nin üstünde pişirilen etlerden geçmez. Şarbon sporları genellikle 1 ile 10 mikron büyüklüğünde olduğu için uzun süre havada asılı kalabilir ve solunum yoluyla havadan insana geçer. Dünyayı sarsan şarbon teröründe kullanılan mikrop ise laboratuarda özel olarak üretilip toz haline getirilen türdendir. Bulaşma şekline göre şarbon hastalığının üç türünden bahsedilebilir:
  • Deri Şarbonu, • Akciğer Şarbonu,
  • Bağırsak Şarbonu,

Şarbona karşı en etkin korunma yöntemi aşılanmadır. Özellikle büyük ve küçükbaş hayvan yetiştirenlerle çiftlik işiyle uğraşanlar en önemli risk gruplarını oluşturdukları için bu kişilerin salgın zamanlarında, mutlaka aşılanması gerekir.

Tetanoz:

Doğada dış etkenlere oldukça dirençli olarak bulunabilen bir mikroptur.Toprakla çalışanlarda, paslı demir vb maddelerle temas edenlerde, mezarlık işçilerinde, madencilerde, taş-mermer işçilerinde görülebilir. Korunmak için 5 yılda bir aşı olunmalıdır. Tedavisi için geliştirilmiş serumlar mevcuttur.

Bruselloz:

Bu bakteriye hastalığın daha çok ineklerden çiğ süt ve pastörize edilmemiş sütten imal edilen süt ürünlerinden geçtiği bilinmektedir.Ancak Bruselloz için ikinci önemli bir kaynak köpeklerdir. Hasta köpekler devamlı taşıyıcı durumundadırlar. Spontan yavru atmalar brusellosizin ilk göstergesidir. Bulaşma oral ve mukoz membranlar yoluyla olmaktadır. Erkek köpekler enfeksiyonu çiftleşme yoluyla enfekte dişi köpeklerden alırlar. Ayrıca hasta dişilerin vulvalarının yalanması ve idrarlarının alınması yolu ile de bulaşmalar olmaktadır. Dişiler de yine çiftleşme ve hastalığın etkeni olan bakterilerin ağız yolu ile alınması neticesinde hastalığa

yakalanırlar. Bu nedenle dişi köpekler üreme öncesinde brusellosiz yönünden kontrol edilmelidir. Titremeyle yükselen ve düşmeyen ateş atakları ile karakterize bir hastalıktır. tedaviye rağmen ölümler görülebilmektedir.

Leptospiroz:

Klinik tablosu oldukça değişik olan bu enfeksiyonda ateş ile başlayan hastalık tablosu böbrek yetmezliği ile sonuçlanır. Böbrek fonksiyonlarının bozulması üremiye neden olur. Başlıca belirtileri halsizlik, uyuşukluk, depresyon, iştahsızlık, ishal, kusma, ağız ve göz mukozalarının yangısı, anormal sinirsel belirtiler ve ölüme neden olan kan pıhtılaşması bozukluklarıdır. Bulaşma enfekte köpek ve ratların (sıçan) idrarları ile olur.

 

Psiko-Sosyal Kaynaklı Meslek Hastalıkları

 

Manik-depressif Sendrom:

Manik, depresyonun tam tersi olarak aşırı bir neşe, çalışma hırsı, hareketlilik, öfori hali ile karakterizedir. Manik demressif sendromda ise kişi peryodik olarak zaman zaman “manik” zaman zaman “depressif” duygu haline girer. Dalgalı bir durum söz konusudur. Genelde her manik dönemi bir depressif dönem takip eder. Bu depresyondan daha önemli sonuçlar doğurabilecek bir meslek hastalığı olarak algılanmalıdır. İşverenlerin, iş kazalarının azalması üzücü durumlarla karşılaşılmaması için çalışanlarına düzenli olarak psikolojik destek sağlaması şarttır. Kurumlar, çalışanların psikolojik sağlığının da yerinde olup olmadığını kontrol etmelidir. Çalışma ortamındaki kişiler arasındaki ilişkilerin iyi olması ve işyeri ortamındaki tehlikelerin kontrol altına alınmış olması gerekir

 

  1. Deneyimsizlik

 

  1. Bulma ve keşfetme merakı

 

  1. Risk alma davranışı

 

  1. Ailede uyumsuzluk

 

  1. İşyerinde uyumsuzluk

 

  1. Riskin bilincinde olmama gibi nedenlerle psikososyal meslek hastalıkları görülebilmektedir. Günümüzde işyeri stresi kaynaklı depresyon ve manik-depressif sendrom gibi rahatsızlıklar oldukça yaygınlaşmıştır.

Depresyon:

Depresyon ruhsal olarak çökme, içe kapanma hali olarak tanımlanabilir. Depresyona giren kişilerde hayattan zevk alamama, hiçbir iş yapmak istemeyiş, mutsuzluk hali ve ileri vakalarda intihara eğilim söz konusudur. Başta depresyon olmak üzere diğer ruhsal hastalıkları yaşayan çalışanlar, çalıştıkları kurumları önemli maddi ve manevi kayıp ve zararlara uğratmaktadır. Dikkat eksikliği, algı ile konsantrasyon bozukluğu, unutkanlık ve öz denetim sorunlarına yol açarak zihinsel faaliyetleri bozmaktadır. Bu tür oluşumlar ise iş kazalarına, yaralanmalara ve hatta ölümlere yol açmaktadır. Yoğun çalışma temposu, izin kullanmamak, iş ve özel hayat dengesizliği de depresyonu tetikleyen en önemli nedenler arasında sayılabilmektedir. İş yerlerinde sadece fiziksel tedbirlerin alınması, iş kazalarını önlemekte tek başına yetersiz kalmaktadır. İş kazalarıyla etkili bir mücadele için fiziksel tedbirlerin insan faktörüyle bütünleştirilmiş olması gerekmektedir.

 

Meslek Hastalıklarından Korunma

İşyerlerinde meslek hastalıklarına sebep olabilecek faktörleri her zaman tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bu sebeple, meslek hastalıklarından korunmak için bu faktörlerin insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini en aza indirmek veya zararsız hale getirmek amacıyla işyerinde bir takım önlemlere başvurmak gerekir.

Meslek hastalıklarından korunma ilkeleri başlıca üç bölümde incelenebilir:

  1. Tıbbi korunma önlemleri,
  2. İşyerindeki çalışma çevresine ait korunma önlemleri,
  3. İşçiye ait korunma önlemleri.

 

  1. Tıbbi Korunma Önlemleri:

Tıbbi korunma önlemleri birkaç safhadan meydana gelir. Bunlar:

a)İşe Giriş Tıbbi Kontrolleri: İşe yeni alınan kişilerin, yapacağı işe fiziksel ve ruhsal olarak uygun olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla yapılan tıbbi muayeneyi kapsar. Yeni bir işe girerken alınan sağlık raporları gibi.

  1. Periyodik Tıbbi Kontroller: Bir işte çalışan kişilerin belirli aralıklarla (üç ay, altı ay, bir yıl gibi) tıbbi muayeneden geçirilerek, yaptıkları işten etkilenip etkilenmediklerinin tespit edilmesi amacıyla yapılan kontrolleri kapsar. Buna portör muayene de denir. Periyodik tıbbi muayenelerin sonucunda tespit edilen bulgulara göre çalışanların tedavisi yapılmalı ve aynı işe devam edip edemeyeceği de doktor tarafından belirlenmelidir.
  2. Eğitim ve Uyarma: Sakıncalı çalışma şartlarının tespit edilmesiyle, bu sakıncalı şartlardan korunma yolları bütün çalışanlara öğretilmeli, gerekli uyarılar yapılmalıdır.
  3. İşyerinde Çalışma Çevresine Ait Korunma Önlemleri:

İşyerlerinde sağlığa zararlı etkilerin büyük bir bölümü, işyeri havasına yayılan maddelerden (duman, toz, buhar, gaz vb. gibi.) ve işyerindeki fiziksel şartlardan ileri gelmektedir. Bazen de zararlı maddelerle doğrudan doğruya elle temas söz konusudur. İşyerindeki bu tehlikeler yok edilerek veya en aza indirilerek çalışma çevresi zararsız hale getirilebilir.

Bu amaçla başvurulacak yöntemleri şöyle sıralayabiliriz:

  1. Kullanılan Zararlı Maddenin Değiştirilmesi: Kullanılan zararlı maddenin, zararsız veya daha az zararlı maddeler ile değiştirilmesidir.
  2. Kapalı Çalışma Yöntemi: Zararlı maddenin değiştirilmesi olanağı bulunmayan durumlarda tehlikeli işlemlerin tamamen kapalı olarak yapılmasıyla zararsız hale getirilebilir.
  3. Ayırma: Çalışma sırasında zararlı madde oluşumu görülen ya da sağlığa zararlı gürültü, ışın gibi fiziksel faktörlerin ortaya çıktığı iş çeşitlerinin ayrılması esasına dayanır. Böylece hem işyeri çevresi temiz tutulmuş olur, hem de zararlı etkilerden dolayı daha az sayıda işçi etkilenir.
  4. Nemli (ıslak) Çalışma Yöntemi: Özellikle tozlu işyerlerinde uygulanır. Çalışma ortamı ıslatılarak veya nemlendirilerek çalışma sırasında tozun çalışma ortamına dağılması önlenir. Bazı işyerlerinde döşemeler, duvarlar ve tezgâhlar yıkanır veya yaş bezle silinebilir.
  5. Sürekli Temizlik ve Bakım: İşyeri havasının zararsız halde bulundurulmasını sağlamak amacıyla tehlikeli olabilecek yere dökülen maddelerin hemen kaldırılması, işyeri temizliği meslek hastalıklarından korunma ile ilgili önlemlerden biridir. İşyeri ortamına dağılmış tozlarda sürekli olarak temizlenmezse hava akımları ile yeniden işyeri ortamına dağılarak işyeri ortam havasını kirletir. Ayrıca, zehirli ve zararlı maddelerin aktarıldığı, depolandığı kapların ve makinelerin bakımları yapılmaz ise meydana gelebilecek kaçaklar ortam havasının kirlenmesine sebep olur.

f)Havalandırma: İşyerine ve işin özelliğine göre düşünülerek yapılmalıdır. İki çeşit havalandırma vardır:

  1. Yerel (lokal) havalandırma: Özellikle yoğun toz ve gaz meydana gelen işlerde kullanılan bir havalandırma yöntemidir. Örneğin; zımpara taşlarında, taşlama sırasında meydana gelen toz, çalışma ortamına yayılmadan emici bir cihazla tutulabilir.
  2. Genel Havalandırma: Genel havalandırmanın amacı, çalışanlara gereken taze havayı temin etmektir. Genel havalandırma, daha az toksik organik sıvılardan meydana gelen buharlar için kullanılır. Tozlu işyerlerinde ise bazen, tozlar devamlı olarak işyeri havasında yüzer vaziyette tutulmakla fayda yerine zararlı etkinin arttığı da görülebilir. Bu sebeple genel havalandırmanın belirli şartlara düzenlenmesi gerekir ve şu hususların göz önünde bulundurulması yararlı olur:

*Havalandırmada aspirasyonla temin edilen temiz hava miktarı, ortamdaki zehirli maddelerin konsantrasyonlarına ve işyerinin büyüklüğüne göre tayin edilmelidir.

*Temin edilen temiz hava mevsime uygun olarak ısıtılmalı ve serinletilmelidir.

*Havanın giriş ve çıkış ağızları; havalandırmada kullanılan tüm havanın kirlenmiş bölgeden geçmesini temin edecek şekilde düzenlenmelidir.

*İşyerindeki hava akımına göre; kirletici kaynak işçi ile aspirasyon çıkışı arasında bulunmalıdır.

*Kirli havayı dışarı atan aspirasyon kanalı, çıkan kirli havanın pencere, kapı, hava deliği vb. gibi yerlerden tekrar girişini önleyecek yerlerde olmalıdır.

g)İşyeri Üretim ve Planlaması: Uygunsuz, zararlı tesirler yaratacak hammadde ve atıkların meslek hastalıkları diğer hastalıklar yönünden araştırılarak işyerinin kuruluşu sırasında planlanması gerekir.

h)İşyeri Ortamında Zaman Zaman Analizler Yapmak: Bazı işyerlerinde alınan koruyucu önlemlere rağmen tehlikelerin tamamen ortadan kaldırıldığını kestirmek mümkün değildir. Ayrıca alınan tedbirlerin ne kadar etkili olup olmadığını tespit etmek amacıyla zaman zaman çeşitli analizlerin yapılmasına ihtiyaç duyulabilir. Bu analizler sonucunda işyeri ortamının sağlığa elverişli olup olmayacağına karar verilir.

Zararlı ve zehirli maddelerin depolandığı veya işlendiği kısımlarda yapılacak bakım ve onarım işlerinde önceden ortamda ölçümler yapılması ve daha sonra bakım ve onarım çalışmalarına izin verilmesi de çalışanları zehirlenmelerden korur.

3-İşçiye Ait Korunma Önlemleri:

İşyerindeki çalışma çevresine ait koruyucu önlemlerin yetersiz kaldığı veya imkânsız olduğu durumlarda en son olarak meslek hastalıklarının önlenmesi için kişisel korunma önlemlerine başvurulur. İş kazalarından korunmada da önemli bir yer tutan kişisel korunma araçlarının mutlaka kullanılması gerekir. Kişisel korunma araçlarını daha önce iki ana başlık altında görmüştük. Bunlar;

  • Solunum sisteminin korunması (Solunum cihazları veya maskeler)
  • Vücudun korunması(Ellerin korunması, gözlerin korunması, başın korunması, ayakların korunması, kulakların korunması)

 

İlk Yardım Nedir?

Herhangi bir kaza yâda yaşamı tehlikeye düşüren durumda, sağlık görevlilerinin yardımı sağlanıncaya kadar, hayatın kurtarılması ya da durumun daha kötüye gitmesini önlemek amacıyla, ilaçsız olarak yapılan uygulamalara ilkyardım denir. İlk yardım uygulamasında kesinlikle ilaç kullanılmaz.

İLK YARDIMDA AMAÇ NEDİR?

 

  • Yaşamı koruma ve sürdürülmesini sağlama
  • Durumun kötüleşmesini engelleme
  • İyileşmesini kolaylaştırma

 

İLKYARDIMCININ ÖZELLİKLERİ VE SORUMLULUKLARI NEDİR?

  1. Sakin ve telaşsız olmalı.
  2. Hastayı sakinleştirmeli.
  3. Çevreyi değerlendirip süren bir tehlike olup olmadığını belirlemeli.
  4. Kendi can güvenliğini tehlikeye atmamalı.
  5. Çevredeki kişileri, sağlık kuruluşları, itfaiye ve güvenliğe haber vermeleri için organize etmeli.
  6. Hastanın durumunu değerlendirerek uygun ilk yardıma başlamalı.
  7. Hastanın sağlık kuruluşuna bir an önce ulaşmasını sağlamalı.

İLK YARDIMIN ABC’Sİ NEDİR?

  • (= Airway) Soluk yolunun açılması.
  • (= Breathing) Solunumun düzeltilmesi.
  • (= Circulation) Dolaşımın etkinliğini sağlama.

 

 

 

 

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Mehmet TUĞ dedi ki:

    1999 ve 2000 yılında 6 binanin cati arasında bulunan cam yünleri ve kuş tüyleri ölüleri pisliklerini temizleyip yeni cam yunlerini açtık BURADA çalıştığımız hemen hemen her gün istifar ediyordum AYNI zamanda 12, 13 YIL gün-de 50 yi bulan hapsirmalarim oldu simdi ise bazı koku ve tozlardan RAHATSIZ olup az da olsa hapsirmalarim oluyor YALNIZ bu aralarda solunumda kalpte daralma yaşıyorum

BİR YORUM YAZ